Şemail-i şerif
Peygamber Efendimiz’in (sav) Benzersiz Görünümü
Hz. Ali’nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra) rivayet ediyor:
…O’nun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse; Ben, gerek ondan önce, gerek ondan sonra, onun gibi birisini görmedim, demek suretiyle, O’nu tanıtma hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah’ın salat (dua, Peygamberimize (sav) yapılan dua, istiğfar, rahmet, namaz) ve selamı O’nun üzerine olsun.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Güzelliği
Sahabeleri Peygamberimiz (sav)’in güzelliğini şöyle anlatıyorlardı:
“Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın on dördündeki dolunay gibi parlardı… Burnu gayet güzel idi… Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi… Boynu sanki bir gümüş hüzmesi idi… “
Peygamber Efendimiz’in (sav) Heybeti
Hz. Hasan (ra) naklediyor:
“Resulullah Efendimiz, yaradılıştan heybetli ve muhteşemdi.
Peygamber Efendimiz’in (sav) Nurlu Yüzü
Enes b. Malik (ra) anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz orta boylu idi; uzun da değildi, kısa da değildi; hoş bir görünüşü vardı. Saçı ise ne kıvırcık, ne de düzdü. Mübarek (İlahi hayrın bulunduğu, bereketlenmiş, çoğalmış, hayırlı, uğurlu) yüzlerinin rengi ise nurani beyazdı.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Güçlü Beden Yapısı
“… Mübarek cismi güzel, hep azası mütenasip (uygun, aralarında muntazam bir nisbet bulunan), endamı gayet matbu, alnı ve göğsü ve iki omuzlarının arası ve avuçları geniş, boynu uzun ve mevzun (yakışıklı, her bir vasfı ölçülü) ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları ve baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, parmakları uzunca, elleri ve parmakları kalınca idi.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Boyu
Bera b. Azib (ra) anlatıyor:
“… Resullullah Efendimizden daha güzel birini görmedim. Omuzlarını döğen saçları vardı. İki omuz arası genişçe idi. Boyu ise ne kısa idi, ne de uzundu.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Gözlerinin Güzelliği
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Allah Resulünün alnı geniş olup hilal kaşlıydı, kaşları gürdü. Iki kaşı arası açık olup, halis bir gümüş gibiydi. Gözleri pek güzel, bebekleri simsiyahtı. Kirpikleri birbirine geçecek şekilde gürdü…
Peygamber Efendimiz’in (sav) Teninin Rengi
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
“Efendimiz (sav) beyaza pembe karışık renkte idi…
Peygamber Efendimiz’in (sav) Saçı
Hazreti Aişe (ra) validemiz anlatıyor:
“Resulullah’ın mübarek saçları, kulakları ile omuzları arasındaydı. Allah’ın selat ve selamı üzerine olsun.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Sakalı
Hz. Adda İbn Halid’den (ra):
“Mübarek sakalı gayet güzeldi.”
Peygamber Efendimiz’in (Sav) Ağız Yapısının Güzelliği
Dişleri, inci gibi abdar (parlak, sağlam vücutlu) ve tabdar (ışıklı, parlak, büklümlü, kıvrımlı) olup, söylerken ön dişlerinden nur saçılır; gülerken, fem-i saadeti (saadetli ağzı), bir latif (mülayim, yumuşak, nazik, güzel) şimşek gibi ziyalar (ışıklar) saçarak açılır idi…
Peygamber Efendimiz’in (sav) Giyim Tarzı
İbnu Abbas (ra) anlatıyor:
“Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam üzerinde mümkün olan en güzel elbiseyi gördüm.”
Peygamber Efendimizin (sav) torunu Hz. Hasan ise, onun giyim konusu hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmiştir:
“Peygamber Efendimiz bize elde ettiğimizin en iyisini giymemizi ve bulabildiğimiz en hoş kokuları sürmemizi emrederdi.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Oturuş Tarzı
Kayle binti Mahreme (ra) anlatıyor:
“Resulullah (sav)’i sonsuz bir mahviyet (alçak gönüllülük, tevazu) ve tevazu içinde otururken görünce, heybetinden vücudum titremeye başladı.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Konuşma Şekli
Allah Resulü insanların en beliğ (belagatli kimse, meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmaya muktedir olan. Kafi derecede olan. Yeter olan), en düzgün konuşanı ve en tatlı sözlü olanıydı (ağzından ballar akıyordu)! O, şöyle diyordu: “Ben Arabın en fasihiyim (Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan).”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Güleryüzü
Hz. Ali (ra) anlatıyor:
“Allah Resulü… halkın en çok gülümseyeni ve en neşelisi idi.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Bakışları
Torunu Hz. Hasan (ra) Peygamberimiz’in (sav) bakışlarını şöyle tarif etmiştir:
“Bakışları son derece anlamlı idi…”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Güzel Kokusu
Enes b. Malik (ra) şöyle ifade etmektedir:
“Resulullah Efendimiz Medine sokaklarının birinden geçtiğinde O’nun misk gibi kokusu hemen sezildiğinden, halk o yoldan Hazreti Peygamberin geçtiğini söylerlerdi. Bizler, Peygamber Efendimizin gelişini, kokusunun güzelliğinden anlardık.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Insanlara Şefkati
“Resul-i Ekrem’e on sene hizmet ettim. Vallahi, bana ‘Öf’ bile demedi. Yapmakta geciktiğim veya yapmadığım bir emrinden dolayı beni azarlamadığı gibi, ailesinden azarlayan olursa, onlara da, ‘Ona dokunmayın. Bu işi yapması takdir edilmiş olsaydı yapardı’ buyururdu.”
Öfkelenmekten son derece uzak ve bir şeye çabucak rıza gösterendi. İnsanlara karşı insanların en şefkatlisiydi. Nitekim “insanların en hayırlısı insanlara hayrı dokunan, insanların en yararlısı da insanlara faydalı olandır.” buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz’in (sav) Üstün Ahlakı
“Kendisine bir şey soranı can kulağıyla dinler, soruyu soran yanından ayrılmadıkça, onu terk etmezdi. Resulullah ile bir kimse tokalaşırsa veya bir kimse tokalaşmak için elini uzattığında, karşısındaki kişi elini çekmeden Resulullah elini çekmezdi. Biriyle yüz yüze gelince de, karşısındaki, yüzünü çevirip ayrılmadıkça Resulullah o kimseden yüzünü çevirmezdi. Önüne oturan kimseye hiçbir zaman ayaklarını uzatmazdı. Karşılaştığı kimseye önce kendisi selâm verirdi. Ashabıyla tokalaşmaya önce kendisi başlardı.”
“Sahabîlerine güzel unvanlar verirdi.. Onlara şeref kazandırmak için, hoşlarına giden isimle çağırırdı.”
Peygamber Efendimiz’in (sav) Tevazusu
“… Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi.
———-
Hilye-i Şerif
Daima düşünceliydi… Susması konuşmasından uzun sürerdi.. Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı…
Dünya isleri için kızmazdı..Kendi sahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı.
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu:
Kimseyle çekişmezdi.
Çok konuşmazdı.
Bos şeylerle uğraşmazdı.
Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi ne yüzüne karsın ne de arkasından kınar ve ayıplardı.Kimsenin kusurunu araştırmazdı.
Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, oda güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
Her zaman ağırbaşlıydı.
Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.
Kelimeleri,parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.Kapısına yardim için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Bir gün kendisinden yasça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak söyle demişti: “Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!”
Her zaman hüzünlü ve mütebbessim bir haletle dururdu.
Adet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.
Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi.
Önüne ne konulursa yerdi.
Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sabahları evinden çıkarken söyle derdi: “İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten sana sığınırım.”
Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
(ALEYHÍSSALATU VESSELAM)
Mescidde Bevleden Şahsa Karşı Tutumu
Buharî, Müslim, şu vak’ayı naklediyorlar: “Bir gün Allah Resûlü mescidde oturuyorlardı. Bir bedevi içeriye girdi; ihtimal Efendimize bir şeyler sorup öğrenecekti. Fakat bu adam gitti ve mescidin bir tarafına idrar etmeye durdu. Oradakiler, مَه مَه diye müdahele etmek istediler. (Arapça’da bu, ‘dur, yapma!’ demektir.) Allah Resûlü “Adamı bırakın ve idrarını kestirmeyin.” buyurdu. O bir bedevi idi. Kalkıp onu dövebilirlerdi. Ne var ki, bedeviye karşı böyle bir muamele de bedevice olurdu. Allah Resûlü’nün ashabı bedevi değildi. Sonra buyurdular ki: “Gidin bir kova su getirip idrarın üzerine dökünüz; su o pisliği alır götürür orası da temizlenir.”[1]
Evet, bidayette, büyük çoğunluğu itibarıyla, caminin içine bevledecek kadar böyle bedevi ve vahşiydi. İşte bu bedevi insanlardan, o ideal cemaati çıkarmıştı. Kimbilir belki de o bedevi, Tarık bin Ziyad, Şurahbil bin Hasene veya Ukbe’nin babasıydı…
inanılmaz birşey
Öyle guzel tasvir edilmiş ki duygulanmamak elde değil. Ne mutlu görmeden gönül verenlere.Paylasiminiz için Allah razı olsun.O’nu seven cümle Müslümana şefaat nasib olur insaAllah
O’nu (SAV)seven…
oku