Yusuf ile Züleyha / Nazan Bekiroğlu
Hani bazı kitaplar insanı başka diyarlara götürür , işte Yusuf ile Züleyha da bu tür kitaplardan bir tanesi. Aşk daha güzel anlatılamazdı diyor insan okurken.Üslubu çok hoş Nazan Bekiroğlu nun. Ben çok beğendim sizin de seveceğinizi düşünüyorum. Kitap ilmi olarak nasıl, eleştiriler var mı hiç araştırmadım. Edebi bir eser olarak düşündüğüm için belkide..
Yusuf ile Züleyha
Hazreti Yusuf un duası
Rabbim, dedi, Yusuf, sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha’yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme ver. Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar “yapma” ile değil “yaklaşma” emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan “yapma” değil “yaklaşma”.
Öyleyse aslolan: “Yaklaşma”. Öyleyse Rabbim, insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda, şu odada, sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni, insan yaratılmışlığımın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.
Rabbim, diye, devam etti Yusuf duasına. istemeyi istemek kadar, istememeyi istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma, nefsimin altından kalkamam. Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman’ı aşamam. Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür.
Böyle dua edince Yusuf, ona Rabbinden bir işaret geldi. Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş olabilme yürekliliğiyle peygamberdi. Ve o iffet demekti.
Bana öyle bir kalp ver ki …senin yakınlığını istemekten başka hiçbir isteği içinde barındırmasın.Öyle bir ışık bırak ki kalbime, bir daha onu söndürmek mümkün olmasın.Öylesine aslolanı göster bana,öyle ki surette aklım bile kalmasın.
Mülk gibi söz de, ne senin, ne benim.
Cümle gibi aşk da, ne senin, ne benim.
Söz de, aşk da,
Ne senin, ne benim.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
Ağustos göklerinde başımın üstünden geçen bulut,
mayıs gülü,
Işıklı nisan yağmuru,
Ne kadar Allah’tansa;
Mülk gibi söz de ve aşk da O’ndan.
‘Sen’ tahtına yazıcı kimi oturtsa da;
Beşeri bir sevgili ya da cismani bir aşk gibi görünen,
Hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında,
Gönül tahtına O’ndan özge sultan olmuyor.
Değil mi ki her şey O’ndan;
Gidecek yer yok O’ndan başka,
Gelinen yer yok O’ndan başka
Yusuf, dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, diyemem. O kadar ki, gül sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana. Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım.
…ve biliyor musun ki, seni sevdiysem, bütün ruhların yaratıldığı ve henüz ruhlara cesetlerin biçilmediği o mecliste, senin yanında yer almış olduğumu hatıramda taşıyor olduğumdandır.
” Bu kadar tanıdık buluyorsam kalbimi kalbine, bu kadar tanıdık ses veriyorsa kalbim kalbine, o ezeli uğultuyu hâlâ kulaklarımda taşıdığımdandır. “
Henüz yorum yapılmamış.