Sebeb-i hüznüm…/Murat Başaran
Yağdı yağacak yağmur havalarında, üzüldüm mü nasıl üzülürüm, umutlandım mı nasıl sevinirim, bilemezsin.
***
Şimdi üzgünüm…
Son yapraklarını da rüzgara teslim etmek üzere olan çırılçıplak bir ağaç gibi, rengimden ve neşemden eser yok…
Yalnızım…
Biliyorum; bunu ben yapıyorum.
Ama elimde değil.
Benim baktığım yerden hayat böyle gözüküyor ve başka bir açıdan bakmaya gücüm yok!
Zamana teslimim…
Gündüz vakti, perdeleri kapalı bir odada aydınlık arayan adamım…
Işık dışarıda…
Korkuyorum…
Bu korkuyla, kendi karanlığıma sığınmak, hüzünden ibaret…
Hüzün…
Hüzün ki, baştan çıkarır…
Hüzün; iskeleye bağlı geminin halatlarını zorlayan arsız rüzgar…
Koparsa ne olur?
Bu, düşünülecek bir şey değildir…
Bir yanım iskeleye çarparken ve bir yanım ufka arzulu…
Bu, düşünülecek bir şey değildir…
Hüzün; “kopsun inceldiği yerden”e giden tehlikeli bir yoldur çünkü…
Çünkü hüzün, şuuru koynuna alır ve masumca uyutur…
***
Yağdı yağacak yağmur havalarında, üzüldüm mü nasıl üzülürüm, umutlandım mı nasıl sevinirim, bilemezsin.
Belki bu gelen yağmur, benden kalan artıkları temizleyecek ve bana “vaktin doldu, artık geç oldu” diyecek…
Belki de bu yağmur, birkaç umut parçamı besleyip büyütecek, “son nefesten önceki her nefes, başlamasını bilene ilk nefes” diyecek…
***
Benim “Eylül”üm, işte böyle güzelim…
“Hüzün” güzelim…
Henüz yorum yapılmamış.