Mirac/ Necip Fazıl Kısakürek
Gözleri göğü tutan bir ışık:
Gülüyor, göklerde kanı kaynaşık…
Feza süzülüyor kirpiklerinden.
Başında bir bulut… Sâhi”!
Yürür, durur, gider, bekler
Bulut değil, yâ İlâhî!
Taç tutuyor O’na gökler…
Ve fikir, dipsiz fikir, ebedilik süresi…
Kum tanesinden küçük, bastığı arz küresi…
Kur’an esrar oluğu
Sonsuzluğun soluğu
İsrâ… gece gitmek… Kur’an da ismi
Bir yolculuk… İsrâ
Zamandan mekandan âzattır cismi
İlahî ibrâ…
Seven, sevilenle buluşmak diler;
En mahrem meclis…
“Geceleyin beni alıp gittiler.”
Ne güzel hadis!..
Çıktı, çıktı.. henk âhenk merdiven…
Her katta bir iş…
Döndürüp yıldızlar üstünde düven
Kat kat yükseliş…
O erişti, nasıl erişsin tabir?..
Had ötesi had…
Bir O, tek kul, bir de sayı üstü BİR
Allah ki, Ehad…
Yolları göklere bağlayan perçin
İnsanlığı Resulden gayrı kimse güdemez
Mukaddes parmak göğe doğru…
Ve ay iki şak;
Vurduğu granit kaya, külden daha yumuşak.
Çukurlarda su kaynar, O’nun oku değince;
Yemek tükenmez olur, O ‘Bismillah’ deyince.
Mucize o iştir ki, bitirilmez saymakla;
Sen bir kafes geçir de şu kâr ışıklı akla;
Gel karanlıkta gör, nur gibi, nur gibi duru,
‘Olur’daki ‘olmaz’la, ‘olmaz’daki ‘olur’u!
Her şey mucize O’nda çehre, kaş, göz ve kirpik;
Yere düşmeyen dua, fezayı saran iplik!
Kurtuluş mührü ayak, Kur’an’a mecrâ ağız…
O ki, âlem o yüzden; O ki, o yüzden varız!..
Asiller içinde asil soy;
İbrahim Resûle varan boy…
Ne zayıf, ne toplu, tam nisbet…
Ortayken uzuna yakın boy…
Benzi mi hem beyaz, hem esmer…
Saçından siyahlık nur emer
Dudaklar bir şiir, kıvrımdan;
Burnundan çok hafif bir kemer.
Ya gözler?.. Madeni siyahın;
Sakalsa, bestesi gümrahın.
Düşün ki ilâhi aşka denk
Çizdiği o çehre Allah’ın
Dişleri yontulmuş âhenkten;
Diş diş nur, diş diş nur, hevenkten,
Ne desin çizgiler ve renkler?..
O bir ruh, çizgiden ve renkten…
Teninin ipekti dokusu;
Yoktu hiç buruşmak korkusu
Elleri değdiği her yerde
Kalırdı günlerce kokusu.
O’dur konuşan O’dur!
Neylesin hitâbelere?
Çit yok yerde ve gökte;
İçte, sessiz cezbeler
Başlarında bir kuş var
Tavrında sahabeler
O kuş ürkmesin diye
Durmuş kalpte darbeler.
Dönmeye başlayalı zaman dedikleri çark;
Gökyüzü ve yeryüzü, şimâl, cenup, garp ve şark,
Görmedi, görmeyecek o söz mucizesini
Batan bir güneş rengi hâlelenmiş sesini,
Allah Resûlü yüz bin sahabiye hitapta…
Çizgi çizgi toplamlar… İslâm büyük hesapta…
O, bir kum tanesine kubbe doğurtan nefes
O, bir ses, bir ses, ölüm perdesini delen ses…
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Henüz yorum yapılmamış.