Sana birkaç çift sözüm var
Sözü doğru anlamak isteyen herkes için,
Amma ille de ‘Ey Çocuk’ sözlerim senin için..
&
Zira sen benim talebemsin. Ben de senin… Zira sana bakıyorum, sana kıymet veriyorum. Hoşuna gitse de gitmese de, ağır gelse de gelmese de dinle ki, hayırlara sebep olacağına dair bir dopdolu ümit taşıyorum.
***
A benim dili balım! Pek latif, pek gönül alıcısın. Sen konuşunca şenlenirim. Bu halinle gönlüme girmiş olduğun için, sana bir tavsiyede bulunacağım: Sakın ardında duramayacağın sözü etme. “Vur!” demesi kolaydır da, acısına dayanması zordur. Zira tokat sadece teni değil, nefsi de acıtır. Eğer sende, “hoştur bana senden gelen” diyenin gönlü yoksa, dilini de böyle laflardan uzak tut. Zira hiç geciktirmez, bazen Allah, söylediğin sözle hemen oracıkta sınar da seni, öyle kala kalırsın.
***
A benim güzel gönüllüm! Sen sen ol, “seviyorum” dediği halde sana zarar verene inanma. O nasıl sevgidir ki sevenini incitir, zarara sokar? Yok yok! Ne aşk o kadar ucuz, ne maşukluk öyle kolay… Yine de, “seviyorum” diyene merhametle yaklaş ve sabır ile hakkı hatırlat ki bu söz de öyle herkese nasip olmaz. Öyle veya böyle, sevmeye meyyal bir kalp, kıymetlidir.
***
A benim nimetim! Seni benim için nimet yapan, bana duyduğun sevgidir. Zira sevilmek nimeti, şükrü mümkün olmayan bir nasiptir. Hangi gönül vardır ki sevilsin de sevinmesin? Hangi varlık vardır ki sevgi karşısında kayıtsız kalabilsin? Kim ki sevilir, sevenine doğru akar. O halde, sevdiğin sürece, “sevilmediğin” duygusuna kapılma. Vallahi, eğer sevilmediğine inanmışsan, bu senin kendi sevemeyişindir.
***
A benim kıymetlim! Bazen seni yerden yere vuruşuma takılma. Sağında solunda birikmeye kalkışan tozlar, başka türlü nasıl dökülecek? Vuruş var temizler, vuruş var görmeyen gözü açar.
***
A benim saf gönüllüm! Bazı kimseyi rahat sıkar. Bazı kimse de rahata, sıkıntıyla ulaşır. Zahmette rahmet varmış, madem öyle dikkatli bak..
***
A benim nasiplim! Senin aşktan yana nasibin varsa, dokunsan da, dokunmasan da yanacaksın. İyi bil ki, bazıları hasrette de vuslatta da yanar. Zira onlar, aşk ateşinin sürekli temizleyen tesirine muhatap ve bu vesileyle sürekli ve pek hızlı Hakk’a yaklaşan, bahtı güzel kullardır. Allah aşkına, aşkı zayi etme! Allah aşkına, aşk gibi aziz bir duyguyu, nefsinin arzularına kurban etme.
***
A benim kırılganım! Her vakit okşanma bekliyorsun ama sendeki bazı hastalıkların ilacı canının yanmasıdır. Şöyle bir bak, ne ki şifadır, az ya da çok yakıcıdır. Bir bal vardır, hem tatlı hem şifalı olan, onu da biraz fazla yesen, için yanar “su!” diye… Etme. Merhameti sadece tebessümden ibaret zannetme. Kaşlarımı çatışımdaki tebessümü göremezsen, başkalarından ne farkın kalır?
***
A benim anlayışlım! Bak işte söylüyorum, anla. Buz gibi durduğum nice zaman, içimde koca bir volkan kaynar da sezdirmek istemem. Tebessüm ettiğim nice zaman, içimdeki çocuğun dudakları büzülmüş, çoktan ağlamaya başlamıştır da, belli etmem. Sana batar gibi dururum ya, senden çok canım acır. Bazen, senden kaçar gibi dururum ya, bilirsen, hayrınadır.
***
A benim başı sevdâlım! Tutmayı istediğin dalın tutunabileceğin dal olması, gitmeyi istediğin yerin gidebileceğin yer olması, kim bilir ne kadar da güzeldir. Bazen, tam tersi olursa sabret. Eğer Allah seni, olmayacak bir işin peşine düşürmüşse, şüphesiz bununla da seni olgunlaştırmayı dilemiş olmalıdır. Burası dünya. Her istediğine kavuşamayabilirsin.
***
A benim canım! Sevgiyi dar kalıpların içine hapsetme. Kimi dokunarak, kimi bakarak sever. Bazısı kaçarak, bazısı yakalanarak sever. Nicesi susarak, nicesi de konuşarak sever. Seninkine uymadı diye, bir başkasını sevgisiz ilan etme! Fakat şunu da unutma: Şer’i ölçülerin dışına taşan her türlü yakınlık, maazallah ayak kaydırır. Halbuki “sevgi”, ayakları kaydıran değil, Hakk’a yaklaştıran duygunun adıdır.
***
A benim tatlım! Dikkat et. Kiminin dikeni kaktüs gibi dışında, kiminin dikeni gül gibi dalında, kiminin de dikeni, balık gibi içindedir. Dokunmadan önce iyi düşün de, olmadık yerde canını acıtma. Bir de, dikeni kınamaya değil, sevmeye bak. Ne yapsın, Yaratan onu da batsın diye yaratmış.
***
A benim haşarım! Ne söylesem bildiğini okursun. Halbuki bazen söz dinlemek gerekir. Bazen, daha büyük acılardan korunmak için, küçük acılara tahammül etmek gerekir. Sanırsın ki alçak sesle söylenen her söz nazdır, cilvedir. Hayır! Bazen sadece kibarca bir uyarıdır. Dikkat et, iyi dinle, zira her sesin gürleştiği, her ricanın azar olduğu bir dem vardır. O demi çağırma da, sözü vaktinde anla!
***
A benim açık sözlüm! Ayrılıklardan şikayet ediyorsun. Diyorsun ki, “ayrı kalınca derinleşiyor, daha da büyüyor yaram”. Ne güzel işte, ayrılığı tat ki aşkın büyüyüp arşa ulaşsın. Ne olacak böyle kenarda, sığda, yüzeyde kalıp… Hadi, ayrılığın bereketine de talip ol da, derinlerden inci topla…
***
A benim dert ortağım! Biz başımıza belayı, “bela!” dediğimiz gün aldık. Bu dünyada da zaten, aynı dertten muzdarip talihliler olarak, birbirimize teselli verelim diye karşılaştık. Farkında mısın, başımızdaki ne tatlı belâdır.
***
A benim sabırsızım! Çiçeğinin açma vakti gelene kadar, kaktüs dikenden ibarettir. Kim ki sabreder, çiçeğin açacağı güne erer. Ne vakit çiçeği açar, işte kaktüs o vakit, rahmet saçar. Lakin zahmetteki rahmeti sezip de sabredemeyene haramdır safâ…
***
A benim çocuk ruhlum! İçindeki çocuk yanının diri kalması ne de güzel ve yaptığın çocukça yaramazlıklar, ne de sevimli. Fakat takdir edersin ki bir günahı, “çocukluk yapmak” diye tanımlamak da, çocukluğun saflığına hakaret…
***
A benim sevenim! Hani sorarlar, “kula kul olmak mı kolay, yoksa Allah’a kul olmak mı?” Bu sorunun cevabını kendimce düşünürken bir gün, bir de baktım ki en yüksek kulluğun ucunu, bir insanın eteğine tutuşturmuş Allah. O eteğe tutundukça kul olmayı öğreniyorsun. Velev ki bu, bir kardeş olsun… Hatta velev ki eteğine tutunduğun ben olayım.
***
A benim dertlim! Gönül var deryalar gibi, gönül var bir küçük avuç. Sevda var isimde kalmış, sevda var cisimde kalmış. Öyle de sevdalar var ki öze çıkmış ölmemiş, her dâim diri kalmış.
***
A benim şefkatlim! Bilirim, üşüyene kol kanat gerip ısıtmak dilersin. Lakin dikkat et de, ısıtayım derken, kimseyi ateşe verme.
***
Bir de hiç unutma ki, göğsüne kuvvet vermesi için kâh yanında, kâh ardında; kâh yakınında, kâh uzağında duacınım.… De ki: Amin.
Neslihan Nur Türk
Çok güzeeeeel…
a benım nasiplim…ba yıl dımmmm ne guzel yazmış masallah cok ımrenırım guzellıklerı dıle getırenlerını ıcnı boyle dökebılenlere
hem okudum hem agladim bu kadarmi güzel yazilir .
sagol can sagol var ol
Rahman razi olsun .
bir yazı bu kadar içten bu kadar samimi yazılıyorsa onu yazan gönül kimbilir ne kadar latiftir.daima sitenizi okuyorum allah razı olsun kalemi böyle kullanan kullarından ve sizden.
Çok sağolun Aysel hanım..Neslihan hanımın çok beğendiğim yazılarından bir kaç tanesini daha ekliyeceğim ileride inş..Bekleyemem hemen okumalıyım derseniz..İşte web sitesi..
http://www.neslihannurturk.com/
Çok güzel bır yazı