Kardeş Kardeşi Kıskanırmı?

Kardeş Kardeşi Kıskanırmı?
29 Ağustos 2009 tarihinde eklendi, 2.602 kez okundu.

KISKANÇLIK İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİDİR

İnsanlık tarihinde ilk cinayetin kardeş kıskançlığı yüzünden işlenmesi bu konuyu ciddiye almamızı gerektiriyor. Kabil, babası tarafından sevilen kardeşi Habil’i o kadar kıskanır ki, kıskançlık ateşini ancak onu öldürerek söndürmeye çalışır. Hz. Yusuf’un kardeşleri de kıskançlık duygusuna yenik düşerler, gezmeye çıkarma bahanesiyle götürüp onu evlerinden uzak bir kuyuya atarlar.

Anne babaların üstesinden gelmekte zorlandıkları eğitim problemlerinin başında kardeş kıskançlığı geliyor. Kutsal kitaplar, peygamber çocuklarının bile kardeş kıskançlığına yenik düştüklerini haber vererek, bizi bu konuda uyarıyor.

Kardeş kıskançlığının önüne geçemediklerinden yakınan ve bizden yardım isteyen anne babalara soruyorum: “Kıskançlık kötü bir duygu mudur?” Hemen hepsi, “Evet, kötü bir duygudur” diyorlar. Eğer siz de aynı fikirde iseniz, bu makale sizin için yazılmış demektir.

Materyalist felsefelerin tesirinde kalan sosyal bilimciler ve insan kaynağı uzmanları, yakın zamana kadar, zeka ölçen IQ (Intelligence Quantity) testlerini deneyerek üstün insanı keşfetmeye çalışmışlardır. Ancak gözlem ve deneye dayanan araştırmalar yüksek entelektüel zeka katsayısının kişiyi içinde yaşadığı topluma ve kendisine faydası dokunan, dürüst, faziletli, yüce bir insan yapmaya yetmediğini ortaya çıkarmıştır. Nöroanatomi ve sosyal psikoloji uzmanlarının geliştirdiği yeni anlayışa göre, insanı değerlendirmede entelektüel zeka ölçeği tek başına yeterli değildir. Duygusal Zeka (Emotional Quantity) ve Ruhsal Zeka (Psychic Quantity) ölçeklerinin de kullanılması gerekir. İnsanı diğer yaratıklardan üstün kılan sahip olduğu ruh ve duygu zenginliğidir. Duygunun iyisi ve kötüsü yoktur; insanın gelişmesi ve olgunlaşması için bütün duygular gereklidir. Kötü duygu yoktur, iyiye yönlendirilememiş duygu vardır.

“İYİ ÇOCUKLAR ANNEYE KIZMAZ”

Bazı eğitimciler insana doğuşta verilen duyguları iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayırırlar. Onlara göre, eğitimcinin görevi kötü duyguların yerine iyi duyguları yerleştirmektir. Çoğu anne baba da aynı kanaattedir. Çocuk eğitimine bu anlayışla yaklaştığımız zaman kötü olarak adlandırdığımız duyguları kınama, yasaklama ve inkâr yolunu seçiyoruz. Bu duyguları ifade eden çocuklarımıza, aynı ifadeleri tekrar etmemeleri için baskı uyguluyoruz. Herhangi bir sebeple annesine kızan bir çocuğa, “Ne kadar ayıp, insan anneye kızar mı! İyi çocuklar anneye kızmaz,” diyoruz. Eğer bir anne haksız yere çocuğunu cezalandırmış veya söz verdiği halde sözünü yerine getirmemiş ise, çocuğun kızarak bu davranışı protesto etmesi kadar normal birşey var mıdır? Çocuğun haklı öfkesini bastırmaya hakkımız yoktur.

Konumuz olan kıskançlık duygusu da insanın gelişmesi için gereklidir. Bizden üstün olan insanları kıskanarak onların seviyesine yetişmek için var gücümüzle çalışırız. Çocuk için de durum aynıdır. Daha önce kendisine ait olan anne ve baba sevgisinin kardeşe yöneldiğini zanneder. Kıskandığı kardeşinden daha üstün olmaya gayret eder, böylece anne babanın kardeşe yönelen sevgi ve takdirini tekrar kendi tarafına çekmeye çalışır. Eğer çocuğun fıtrî olan kıskançlık duygusunu ifade etmesine izin vermez, kınama ve ayıplama yoluna gidersek kendisini suçlu hissetmesine yol açmış oluruz. Bu durumda çocuk, “Kıskanma kötü bir duygu ise, ben kötü bir çocuğum; çünkü kardeşimi kıskanıyorum” şeklinde bir kanaat geliştirecektir. Kendisini kötü hisseden bir çocuk, kardeşine iyi davranmayı düşünmeyecek, ona karşı düşmanca duygular besleyecektir.

KARDEŞ KISKANÇLIĞININ

BELİRTİLERİNE DİKKAT

Kardeşini kıskanmayan çocuk yoktur. Eğer bu gerçeği bilirsek, kardeş kıskançlığını önlemek için göstereceğimiz tüm çabaların boşa gideceğini ve kıskançlığı körüklemekten başka bir işe yaramayacağını da anlamış oluruz. Annenin hamile olduğunu fark ettiği veya bir kardeşinin doğacağını duyduğu andan itibaren çocuğun içinde kıskançlık tohumları filiz vermeye başlar. Doğum yaklaştıkça annenin yükü artar, yorgunluk ve halsizlik belirtileri başgösterir. Çocuğunu kucağına alamaz, eskisi kadar ona zaman ayıramaz. Bebek için iç çamaşırı, kundak, elbise ve yatak takımı gibi ihtiyaçlar satın alınmakta, hazırlıklar devam etmektedir. Bütün bu gelişmeler ve kendisine gösterilen ilginin azalması çocuğu derinden sarsar. Kafası sormaya korktuğu sorularla ve şüphelerle dolar. Annesinin sevgisini denemek için olmadık isteklerde bulunur, huysuzlaşır, mızmızlanır, ağlar. Bu sınamalar karşısında anne memnuniyetsizlik gösterdikçe çocuğun huzursuzluğu artar. Asıl fırtına ise, anne kucağında bir bebekle eve döndüğünde kopacaktır.

Bazı anne babalar, çocuğun doğacak kardeşine karşı kıskançlığını en aza indirmek için aşırı bir ilgi ve sevgi gösterişine girer. “Sen her zaman bizim biricik çocuğumuz olarak kalacaksın, sana olan sevgimiz hiçbir zaman azalmayacak” derler. Yeni hediyeler alırlar; ayrı odada yatıyor ise kendi yatak odalarına alır, aralarında yatırırlar. Bütün bu yapay çabalara gerek yoktur, çünkü bir işe de yaramaz, aksine çocuğun şüphelerini artırır.

Bir çocuk yeni doğan kardeşine karşı aşırı sevgi tezahürleri sergiliyor ise, kesinlikle rol yapıyordur ve bunun sebebi de anne babadır. Çünkü anne baba ona iyi çocukların kardeşini kıskanmaması ve sevmesi gerektiğini söylemişlerdir. Çocuk anne babasını memnun etmek için kıskandığı halde kıskanmamış gibi davranarak gerçeklerden kaçmakta, kaçış mekanizması olarak kıskançlığını sevgi ile yücelterek inkâr yolunu seçmektedir. “Ne cici, ne tatlı bir bebek değil mi anne? Aman dikkat et, öyle tutma, kardeşimi düşürürsün!” diyerek kardeşini seven ve koruyan bir rol takınır. Ancak çocuk zamanla, yine anne babanın davranışlarına bağlı olarak, bu kaçış mekanizmasının işe yaramadığını görecek; bastırdığı kıskançlık duygusu bütün şiddetiyle davranış bozukluğu olarak ortaya çıkacaktır.

Davranış bozukluğu olarak ortaya çıkan kardeş kıskançlığını anne babaların teşhis etmesi kolay değildir. ‘Mutlu çağa dönüş arzusu’ adını verdiğimiz davranış bozukluğu en sık görülen kardeş kıskançlığı belirtilerindendir. Düzgün konuşan üç-dört yaşlarındaki bir çocuk birdenbire bebeksi konuşmaya başlar. Büyük ve küçük tuvalet ihtiyacını haber verdiği, hatta kendi başına giderebildiği halde altını ıslatmaya başlar. Uyku bozuklukları ve iştahta azalma başgösterir.

Anne baba ortaya çıkan huysuzluklar, yaramazlıklar, bebeğin canını acıtmalar ve davranış bozuklukları karşısında sert tavır alır, ceza yoluna başvurursa; ortaya yeni ve daha ciddi davranış bozuklukları çıkacaktır.

KARDEŞ KISKANÇLIĞI İLE

NASIL BAŞA ÇIKACAĞIZ?

Davranış ve sözlerimizle çocuğun kıskançlık duygusunu empati ile karşılayacağız, yani kendimizi onun yerine koyarak anlayış göstereceğiz. O zaman çocuk kıskanma duygusunun kötü birşey olmadığını düşünüp rahatlayacak, suçluluk kompleksine kapılmayacaktır. Kardeşinin ağlamalarına sinirlendiğini ve onu sevmediğini söyleyen bir çocuğa annesi şöyle yaklaşabilir: “Demek kardeşinin ağlamalarına kızıyorsun? Doğrusu arasıra ben de kızıyorum, özellikle geceleri ağlayarak beni uykudan uyandırdığı zaman. Ancak ben onun annesiyim ve ona bakmak zorundayım. Sen de küçükken böyle ağlıyordun ve ben sana da annelik görevimi yapıyordum. Bazen birilerine kızmamız onu sevmediğimiz anlamına gelmez.” Çocuk annenin bu anlayışlı yaklaşımı karşısında sevmek kadar kızmanın da normal olduğunu öğrenecek, duygularını inkâr ve bastırmak yerine tanıma fırsatı bulacaktır.

Kardeş anlaşmazlıkları ve kavgaları da anne babaları zor durumda bırakan bir eğitim problemidir. Anne babalar genellikle küçüğü korumak, büyükten anlayış göstermesini istemek gibi yanlış bir yaklaşımda bulunurlar. Küçük de bunu kullanarak en ufak bir anlaşmazlıkta basar çığlığı: “Anne, ağabeyim (veya ablam) bana vurdu!” Anne de oyuna gelerek büyüğe bağırır: “Sana kaç defa kardeşine vurma dedim. Büyüksün, biraz anlayış göster!” Genellikle küçük çocuk büyükle yarış hâlindedir, onun buyruğu altına girmek istemez. Büyüğe güç yetiremediğinde ezilmişlik rolü oynayarak anne veya babayı yardıma çağırır. Destek bulduğu zaman kavgayı kızıştırmaktan geri durmaz. Kendi yaptığı haksızlıklarla kavgayı başlattığını söylemez, büyüğün yaptıklarını sayarak duygu sömürüsü yapar. Anne babalar bu oyuna gelmemeli, çok ileri gitmedikleri sürece kardeş kavgalarına karışmamalıdır. Anne ve babanın arka çıkmadığını gören haksız taraf diğeri ile anlaşma yoluna gider. Kimi anne babalar kavgada haksız tarafı bulmak ve âdil davranmak için mahkeme kurar. “Önce sen anlat bakalım, kavga nasıl başladı?” Daha biri anlatmaya başlar başlamaz diğeri lafa karışarak savunmaya geçer, derken bir ağız dalaşı sürer gider. Baba veya anne de kızarak her ikisine birden ceza verir. Tabiî, bu da çözüm getirmez, çünkü bir taraf hak etmediği halde ceza alarak haksızlığa uğramıştır.

KİMSE MÜKEMMEL DEĞİLDİR

Mükemmel bir anne veya baba olmaya çalışmayınız. Mükemmel insan olmadığı gibi, mükemmel anne baba da yoktur. Mükemmel olmaya çalışan insan, yaptığı iyi şeylerden çok, yaptığı hataları görme ve bunlardan pişmanlık duyma eğilimindedir. Çocuğuna kızgınlıkla ceza veren ve sonradan pişman olan çok anne baba vardır. Biraz önce ceza verdiği çocuğunu yanına çağırarak sever, bağrına basar. Bu ikilem karşısında kalan çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemez.

Çocuklarınızın başarılı, dürüst, faziletli, onurlu, hem kendilerine hem içinde yaşadıkları topluma faydalı birer insan olmasını istiyorsanız, onların her türlü duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine; sadece entellektüel zekalarını değil, duygusal ve ruhsal zekalarını da geliştirmelerine izin vermeniz

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git