Çocuklarımız Neden Başarısız 2 /Ali Çankırılı
Aileler Köle Zihinli Çocuklar Yetiştiriyor
Çocuklarımız neden başarısız
Bir Öğretmen arkadaşımız anlattı. “Okulların açıldığı gün bir anne elinden tuttuğu çocuğu ile birlikte sınıfa girdi. Benim içeride olduğuma aldırış etmeksizin ön sırada oturan bir çocuğu kaldırdı; yerine kendi çocuğunu oturttu. Sonra bana döndü, ‘Çocuğumu buradan kaldırmayın; ön sırada otursun.’ dedi. Ağzım bir karış açık kaldı. ‘Çocuk’ dediği ortaokul üçüncü sınıf öğrencisiydi…” Bu olayın tamamını ve yorumumuzu başka sayımızda vermeye çalışacağız.
Ailelerimiz, farkında olmadan köle zihinli çocuklar yetiştiriyorlar. Köle zihinlerin kendilerine güveni olmadığı gibi; kişilik de kazanamazlar. kendi başlarına bir karar veremez; yeni bir şey üretemezler. Çünkü; neyi, nasıl ve ne zaman yapacaklarına hep anne-baba karar vermekte; çocuk sadece verilen emre uymaktadır. Dikta ve militarist rejimlerde insanlar düşünmeyi unutur, zihin tembeli olurlar.
Konuyu sosyolojik açıdan ele aldığımızda, devlet modelimizle aile modelimizin paralellik arzettiğini görüyoruz. Devlet “Baba”dır. Baba ne derse o olur. Eğitim devlet babanın tekelindedir. Okullarda neyin, ne zaman ve nasıl okutulacağına milyonların adına ve milyonlara sormadan birkaç atanmış seçkin insan karar vermektedir.
Rahmetli Prof. Mümtaz Turhan Hoca’nın çok güzel bir tesbiti vardı: “Avrupalı gibi giyiniyor, Avrupalı gibi eğleniyor, Avrupalı gibi tüketiyoruz; ancak Avrupalı gibi düşünemiyoruz. Avrupalının ilmî zihniyetini kazanamadığımız için üretemiyor, buluş yapamıyoruz.”
Hayır, gençlerimiz saygısız değiller. Saygı istenilmez, verilir. Zoraki saygının hiçbir değeri yoktur. Bilgi ve düşünce yönünden bizden çok ilerideler. Daha serbest ve daha hür düşünüyorlar. Onlara yetişemediğimiz için, anlamakta zorluk çekiyoruz. Bizim dar kalıplarımıza girmedikleri için kızıyoruz. Çağımız, hür düşüncenin ve bilginin hâkim olduğu bir çağ. Çocuklarımız hızlı öğreniyorlar. “Multimedya” sayesinde bilgiye ulaşmak çok kolaylaştı. Ciltler dolusu bilgi bir CD’e sığıdırılıyor. İnternet, bütün bilgi kaynaklarını evlere kadar getirdi. Dünya bilgi çağını yaşıyor.
Ekonomik durumu çok iyi olan bir baba, çocuğuna en iyisinden bir bilgisayar aldığı halde, internete abone olmasına izin vermiyordu. Baba yakın bir aile dostumdu. Çocuk bana şikayete geldi. “Ali amca, dedi, babam internete abone olmamı istemiyor. Lütfen, kendisiyle konuşup ikna eder misin?” Babayla konuştuğumuzda çok ilginç bir sebep gösterdi. “İnternette çok kötü, ahlâk bozucu siteler ve muhabbet kanalları varmış; bu yüzden istemiyorum,” dedi. Doğrudur. Her sahanın korsanları ve fırsatçıları olduğu gibi; multimedyanın da fırsatçıları vardır. Gençlerin sırtından para kazanmak için akla gelmedik oyunlara baş vuruyorlar. Ancak, bu yüzden çocuklarımızı teknolojinin nimetlerinden mahrum edemeyiz. Çocuklarımıza baskı yapmadan iyiyi, doğruyu, güzeli anlatalım. Sevdiğimizi ve onlara değer verdiğimizi her fırsatta gösterelim. Yanlış yapmalarından korkmayalım. Eğer ellerine doğru ölçüler vermiş isek; bilgiyi seçerek alacaklar, yanlış yapmamaya dikkat edeceklerdir. Seçerek almak çok önemlidir. Hedefsiz ve ölçüsüz bilgi toplayan bir insanın, okullarımızda olduğu gibi aklı, kısa zamanda ilim çöplüğü haline gelir. Topladığı bilgilerin ne kişiye ne de topluma bir faydası dokunmaz.
Güdümlü Kişilikte Sorumluluk
ve Hür Düşünme Gelişmez
“Deneme yanılma” iyi bir öğrenme mekanizmasıdır. Kişi, ancak deneyerek kendi kabiliyetlerini keşfeder. Dehanın önündeki en büyük engel, müdahaledir. Devamlı müdahale ettiğiniz, neyi, nasıl ve ne zaman yapacağını siz empoze ettiğiniz zaman deha kendisini gösteremez. Deha, alışılmışın dışında yeni bir tarz geliştiren ve yeni bir görüş üreten yetenek demektir. Onun içindir ki; bütün yenilikleri ve buluşları dahilere borçluyuz.
Çocuklarınız neden ders çalışmaktan zevk almazlar bilir misiniz? Tepelerine dikilip siz ders yaptırdığınız için. “Daha dersini yapmadın mı?” dediğiniz için. “Ödevini yapmadan sokağa çıkamazsın!” dediğiniz için.
Çocuklar zayıf aldıkları zaman neden üzülmezler? Bir başka deyişle, neden iyi aldıkları zaman sevinmezler? Çünkü zayıf ve iyi notlar sizin için daha önemlidir de ondan. Bir öğretmen arkadaş anlattı: “Bir öğrencim takdir belgesi alırken hiç sevinmemişti. Sebebini sordum. Güldü. Annem sevinsin; ne diye ben sevineyim! dedi. Takdir belgesini eline alıp; kızım taktir aldı diye arkadaşlarına hava atacak…”
Her çocuğun başarısızlığı kendine özeldir. Bir başka deyişle, başarısızlığın sebebi çok çeşitlidir. Aileden kaynaklanabileceği gibi, okuldan da kaynaklanabilir. Suçu çocuğa yükleyerek, “bu çocuk tembel, bu çocuk sorumsuz!” diyerek problemi çözemeyiz. Hem çocuğu, hem ders konusunda onunla ilişki içinde olan kişileri (anneyi, babayı, kardeşlerini, arkadaşlarını, öğretmenlerini) incelememiz ve onların görüşlerine baş vurmamız gerekir. Başarısızlığın sebebi her zaman psikolojik değildir. Göz ve kulak rahatsızlığı gibi fizyolojik de olabilir. Bize getirilen bir olayda bütün ihtimaller üzerinde durur; problemin sebebini bulmaya çalışırız.
Çocuğun sıkıntılarını, endişelerini, korkularını, fobilerini ve bunların yansımaları olan davranış bozukluklarını bir buz dağına benzetirsek; başarısızlık sadece suyun üzerinde görünen kısmıdır. Çoğu anne babalar ve öğretmenler, sadece çocuğun başarısıyla ilgilenir; gerisini merak etmezler. Bize gelen anne babalar; “Bu çocuk ders çalışmıyor, bizi dinlemiyor; aman doktor buna bir çare bulun,” derler. Aileyi tanımak için soru sormaya başladığımız zaman da şaşırır; tepki gösterirler: “doktor, çocuğu inceleyesin, tembelliğine bir çare bulasın diye geldik; bizi hesaba çekesin diye değil!”
Bize getirilen çocukları ve ailelerini incelediğimiz zaman, çoğu kez, karşımıza çıkan gerçek şudur: Anne babalar çocuklarını yeterince tanımıyorlar. Çocuğun kendisine güveni yok, dış dünyadan kopmuş, içine kapanmış, hayal âleminde yaşıyor. Ancak anne baba bundan memnun; “Çocuğumuz çok efendi, çok sakindir, karıncayı incitmez. Tek şikayetimiz yeterince ders çalışmaması,” derler. Üstün zekâlı, hareketli, okuldaki eğitimi yetersiz, verilen ödevleri saçma ve sıkıcı bulan bir çocuk da ailede şikayet konusu olabiliyor. “Bu çocuk çok yaramaz; ders çalışmıyor, her şeye itiraz ediyor,” derler.
Başta aile olmak üzere bütün eğitim kurumlarında bilgi çağına ve hür düşünceye uygun yeni bir anlayışa ihtiyaç vardır. Eski “buyurgan ve dayatmacı” zihniyetle gelişmemiz mümkün değildir. Emirlerle yönetilen bir sistemde tartışma ve eleştiri yoktur. Tartışma ve eleştiriye kapalı olan sistemlerde (Eskiden Demir Perde ülkelerinde olduğu gibi) hem teknolojide hem de fikir plânında yeni şeyler üretilemez. Çünkü toplum adına ve bütün kurumlar adına elit bir tabaka düşünmektedir. Niyetimiz rejim tartışması açmak değildir. O siyaset adamlarının işidir. Biz, eğitimci olarak, çocuklarımızın önündeki engelleri açmak istiyoruz. Çocuklarımızı başarısız duruma düşüren olumsuz şartları dile getiriyoruz.
Eğitim ailede başladığına göre, bu iş yine aileye kalıyor. Değişim ailede başlarsa ancak başarılı olur. Her şeyi devletten bekleme anlayışı ile hareket edersek yerimizde saymaya devam ederiz.
Henüz yorum yapılmamış.